Kurtuluşun ve Cumhuriyetin MANEVİ MİMARLARI

Milli Mucadelemiz, bu ümitsiz tablo ve görünüş içinde kahraman kişilerin varlıklarıyla ayakta kalmıştır. Bu övünülür gerçeğin o kara günlerdeki örneğini de, o günlerde yirmi bir yaşında olan genç bir mülazm-ı sani Halil Nuri Bey vermiştir (Emekli Albay Niğde Milletvekili rahmetli Halil Nuri Yurdakul). Adı gibi, gerçekten de yurduna kul olan Halil Nuri, kurtuluş savaşında kendisine has kıdemin sahibidir. Bu bakir hakikati, söyle anlatır:

Haber Giriş Tarihi: 26.06.2025 14:02
Haber Güncellenme Tarihi: 26.06.2025 14:02
https://www.724ege.com/

Kurtuluşun ve Cumhuriyetin MANEVİ MİMARLARI’ndan Bolvadin Ulema-yı İslamiyesinden Yunus Zade Ahmed Vehbi Efendi

Milli Mucadelemiz, bu ümitsiz tablo ve görünüş içinde kahraman kişilerin varlıklarıyla ayakta kalmıştır. Bu övünülür gerçeğin o kara günlerdeki örneğini de, o günlerde yirmi bir yaşında olan genç bir mülazm-ı sani Halil Nuri Bey vermiştir (Emekli Albay Niğde Milletvekili rahmetli Halil Nuri Yurdakul). Adı gibi, gerçekten de yurduna kul olan Halil Nuri, kurtuluş savaşında kendisine has kıdemin sahibidir. Bu bakir hakikati, söyle anlatır:

Her taraftan halk, kurtuluşun yolunu gösterecek rehber arıyordu. Ruh haleti bu idi. Işgal altındaki İstanbul'da bile aynı hissiyatın hakim olduğunu anlatmıştım. Eskişehir'e geldiğim zaman temas ettiğim kişilerde de aynı hasreti müşahede ettim. Merkezlerden kasabalara ve köylere doğru uzandıkça, çok çetin ve güç olan vatan müdafaasının zaruretini halka anlatacak TEK KAYNAK VE KUVVET kalıyordu:

Müftülerden Muderrislere, kadı ve imamlara kadar uzanan din adamlari... Eskişehir’de iken, ismini ve şahsiyetini duyduğum müderris Abdullah Azmi Efendiyi ziyaret ettim. Bu zat,Osmanlı Meb'usan Meclisinde mebus idi. Muhitte çok seviliyor ve tanınıyordu. Arzu ve gayemi anlattım. Şu cevabı verdi: Eğer Ankara'ya Meclis'e iştirak etmeye mecbur olmasam beraberinde gelirdim. Buraya da aynı maksatla, teşkilat için geldim. Şimdi sana gideceğin muhitte tanıdığım Hoca'lara ismen, bir kaç da ismi açık mektub vereceğim. Hizmetinde faide umduklarına verirsin. Yeis getirme, fütura düşme... Cenab-ı Hak bu milleti kederde bırakmayacaktır. Paran var mı? dedi ve sualine cevap beklemeden bana iki yüz (altın) lira verdi. Bu miktar,o günün ve bizlerin sahip olduğumuz maddi imkana göre BÜYÜK PARA idi. Bu muhterem ve alicenap insan var- yoğunu verirken daha çoğunu temin edemediğinin üzüntüsü içinde idi: “Çok mütevazi bir miktar amma, mevcudumun hepsi bu” dedi.

Şimdi ben sizlere, daha sonra Şer'iyye Vekaleti gibi dini makamların en yücesine gelmiş olan bu mübarek dinbilgininin parası ile Milli Mücadelenin ILK MEHTER TAKIMI'ni kurdum ve bu topluluk Ankara'nın manevi ve tarihi istinadlara en çok muhtaç olduğu günlerde ümid ve şevk menbaı oldu.

Şöyle ki: Teşkilat yaptığım bölgelerde halkın ümitsizliği yenebilmesi için en çok muhtaç olduğu varlığın tarihi rabıtalar olduğunu anlamıştım. Gönülleri harekete getirmek gerekiyordu. AKINCILIK tarihimizin ve fetihler devrimizin ön YOL AÇICISI olan MEHTER'in o mütevazi şartlar içinde tesisini düşündüm.

Abdullah Azmi Efendinin verdiği tavsiyelerle Nazifpaşa- Pazarcık- Bozhuyik'de, DİN ADAMLARININ YARDIMI VE HİMMETİ İLE KUVVET (ASKER)TOPLAMIŞ, İLK HALK CEPHESİNİ KURMUŞ, DÜŞMANI ÜZERİME ÇEKEREK ASIL maksadından uzaklaştırmış VE 20.KOLORDUNUN bu havaliye esas KUVVET YIĞINAĞINI TEMİN ETMİŞTİM.

Vazifem bitmişti. O günün şartları içinde kimsenin düşünmediği, amma tahakkuku halinde büyük neticeler vereceğine inandığım manevi kuvvetin şahlanmasına döndüm. Hoca'nın var-yoğunu teşkil eden parası ile böyle bir eser vücuda getirerek ona minnetimi de ödemek istedim. Mehter Takımı'ni teşkil ettim. Benim çok genç yaşıma ve mütevazi rütbeme rağmen bu didinmelerim, teşkilat yaptığım muhitte bilhassa din adamları üzerinde müsbet tesir yapıyor, yardımlarını esirgemiyorlardı. BOLVADİN’de idim. Buralara kadar sızan menfi kişiler, Müdafaa-ı Hukuk Teşkilatı'nın gelişmesini güçleştiriyorlardı. Kardeş kanı dökülecekti. Çevrede nüfuzu büyük olan müderris Yunus Zade Vehbi Efendiye müracaat ettim. Yardımını rica ettim. Emeklerimi dinledi. Sonra bana dedi ki:Oğlum... Sana düşüncelerimi ve TEZKİYEMİ NAZMEN (övgümü şiir olarak) izhar edecegim. Onu teksir ederiz. Hepsinin altını imzalayacağım Icap ederse namaz seccademi heybeme kor, seninle yola düşer, son nefesimi gazaların bu en ulvisinde İRŞAD YOLUNDA veririm. Senkarıncanın ibretini bilir misin? Bak anlatayım da hatırla: Karıncaya sormuşlar: "Nereye gidiyorsun? Cevap vermis:«Hacca gidiyorum» Gülmüşler: «Bu bacaklarla mı?" O yürümesine devam etmiş “Hiç olmazsa yolunda olürüm ya..." demiş. İŞTE BİZ BUGÜN BU DİNİN ESSAHTAN MÜRŞİDLERİ İSEK TUTACAĞIMIZ YOL BU...» Gerçekten de bana ertesi gün, naçiz emeklerimi değerlendiren şiirini verdi, teksir etti, altlarını imzaladı. Bu benim için tezkiyelerin en kudretlisi ve inandırıcısı oldu.

Bolvadinli Yunus Zade Vehbi Hocanın manzum tezkiyesinden bir kaç paragraf: PEK BÜYÜK HİZMETLER SEBKETTİ İSLAMİYETE CİNSİNİN UĞRUNDA CANDAN VAZGEÇEN VİCDANA BAK DÜŞMAN-I DİN KARŞISINDA YÜZ ÇEVİRMEZ BU YİĞİT SİNE-İ PÂKİNDE SABİT ŞÛLE-İ İMANA BAK BİR MÜLAZIM İKEN MÜŞİRİN HİZMETİNİ İFA EDER AKL-I FITRISİNDE MET Ü KUVVET-İ İMANA BAK HAK ONA AZMETTİĞİ HER EMRE TEVFİK EYLESİN EL AÇIP VEHBİ HÜDAVEND-İ AZİMÜ’Ş-ŞANA BAK

Milli Miicadelede ÖRNEK olacak yiğitlikler, halkın alıştığı, benimsediği, kavradığı, değer verdiği ölçüler eşliğinde anlatılıyor, şiirleştiriliyor, hatta o ilkel şartlar içinde tablolaştırılıyordu. Yirmi yaşındaki mülazım Halil Nuri Bey'in gösterdiği kahramanlığı da Bolvadin Ulema-yı İslamiyesinden Yunus Zade Vehbi Efendi şiirleştirdi. Asıl gaye, yaş ve rütbeye bakmadan, BÜYÜK hizmetlerde yönelme şuurunun yaratılması ve korunulması idi. Bu şiirden Afyon'daki İKAZ matbaasında binlerce nüsha basıldı, dağıtıldı.

Vehbi Hoca şiirinde, kâinatın yaradılışını anlatiyor, insanların huy güzelliğinin çehrelerinde de belirdiğini söylüyor, gençlik içinde, büyük hizmetler eden, milli miicadelede İLK CEPHE'yi halk kuvvetleriyle kuran Halil Nuri Bey'i (sonra emekli albay olarak Niğde Milletvekili olan rahmetli Halil Nuri Yurdakul’u) halka gösteriyor, şöyle diyordu: Pek büyük hizmetler sebketti İslamiyete Cinsinin uğrunda candan vazgeçen vicdana bak Düşman-ı din karşısında yüz çevirmez bu yiğit Sine-i pâkinde sabit şûle-i imana bak Bir mülazım iken müşirin hizmetini ifa eder Akl-ı fıtrısinde met ü kuvvet-i imana bak Hak ona azmettiği her emre tevfik eylesin El açıp VEHBİ Hüdavend-i Azimü’ş-Şana bak

Gerçekten de yurdun dört bucağında Vehbi Hocalar, kahramanlığı övdü, yaş ve rütbe düşünmeden büyük sonuçlara yönelen emekleri kutladı, kucakladı, omuzladı, ALLAH’a el açtı ve zaferin manevi mimarları oldular...Mehter Takımı'nın ruhlarda uyandırdığını gördüğüm şevki, böyle hislere en çok muhtaç olan Ankara'ya götürmeyi düşündüm ve bunu, muhtemel tepkileri göze alarak yerine getirdim. Diyebilirim ki Ankara o güne kadar böylesine coşkun hava yaşamamıştı. Belki mevcudla iktifa eden, fakat aslına sadık kalarak düzenlenmiş Mehter'in Büyük Millet Meclisi önünden geçişi hadise oldu.

Müderris Abdullah Azmi Efendinin -daha sonra iki defa Şer'iyye vekili oldu- verdiği iki yüz altın ile genç mülazım Hall Nuri Efendinin kurduğu mehter takımının önünde, siyah bez üzerine beyaz ile işlenmiş, Bolvadin'li ulemadan müderris Yunus Zade Vehbi Hoca Efendinin İBRET UYARISI taşınıyordu: MÜSLÜMANLAR!... Beklediğiniz KIYAMET bugünlerdir, BİRLEŞELİM KURTULURUZ 20 temmuz 1336 (1920) Mehter takımı Ankara'ya geldiği zaman, Abdullah Azmi Efendiyi ziyaret ettim ve teşekkür ettim. Bana, sadece vazifesini yaptığını, asıl kendisinin müteşekkir bulunduğu cevabını verdi ve levhadaki "Beklediğiniz kıyamet bugünlerdir...” cümlesini kimin hazırladığını sordu. Bolvadinli müderris Yunus Zade Vehbi Hoca Efendinin olduğu cevabını verdim. Bir müddet düşündü: “Teşhis doğrudur. Kıyamet, lügat manası olarak kalkma, ayağa kalkma kıyam etme, geri dönme, mecazi olarak da ölümden sonra hayata dönme demektir. Cenab-ı Hak'kin inayetiyle azim ve irademizi bu gayeye hasredersek devletimizi hayata kavusturur, istiklalimize sahip oluruz”dedi. Bugün bu olanlar bana, başka devirlerin, başka insanlarının hayatlarından safhalar gibi geliyor. O ruh,anlıyorum ki bir başka esinti idi. Öylesine hasretle esmiş ki, aşılmaz sanılan manileri yerlebir etmiş ve zaferin yolunu açmıştı.

Rahmetli Halil Nuri Yurdakul'un teşhisi doğrudur. Görünürdeki maddi varlıklar ve kudretler, elele vermişler, zalim ve kalpsiz, insaf ve hak yoksunu sertlikle dünya için bir düzen tasarlamışlardı. Bu,adeta, İsrafil'in Sur'u gibi değişmez bir kader idi. Kalbinde iman ve istiklal aşkı olanlar, hakkın ve manevi kaynakların mucizesine bağlandılar, sadece doğruluğuna inandıkları yola atıldılar, dünya yüzündeki SON müstakil Türk devletinin var olma kavgasını yaptılar